9-E
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
9-E

by mete
 
AnasayfaAnasayfa  PortalliPortalli  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 güzel hikayeler...

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
WeNuSS
V.I.P
V.I.P
WeNuSS


Mesaj Sayısı : 145
Yaş : 31
Kayıt tarihi : 13/11/07

güzel hikayeler... Empty
MesajKonu: güzel hikayeler...   güzel hikayeler... EmptyC.tesi Ocak 26, 2008 6:15 am

ÇOK GÜZEL
BİR HİKAYE

Bir zamanlar dünyaya gelmeye hazırlanan bir çocuk varmış.
Bir gün Tanrı'ya sormuş;
"Tanrım, beni yarın dünyaya göndereceğini söylediler.
Fakat, ben o kadar küçük ve güçsüzüm ki, orada nasıl yaşayacağım?"
"Tüm meleklerin arasında senin için bir tanesini seçtim, O seni bekliyor olacak ve seni koruyacak. Meleğin sana hergün şarkı söyleyecek ve gülümseyecek. Böylece sen onun sevgisini hissedecek ve mutlu olacaksın."
"Peki, insanlar bana birşey söylediklerinde, dillerini bilmeden, söylediklerini nasıl anlayacağım?"
"Meleğin sana dünyada duyabileceğin en tatlı ve en güzel sözcükleri söyleyecek.
Sana konuşmayı, dikkatle ve sevgi ile öğretecek."
"Peki, ben seninle konuşmak istersem ne yapacağım?"
"Meleğin sana ellerini açarak bana dua etmeyi de öğretecek."
"Dünyada kötüler olduğunu da duydum.
Beni onlardan kim koruyacak?"
"Meleğin seni kendi hayatı pahasına da olsa koruyacak."
"Fakat, ben seni bir daha göremeyeceğim için çok üzgünüm."
"Meleğin sana sürekli benden söz edecek ve ulaşmanın yolunu öğretecek."
O sırada cennette bir sessizlik olur ve dünyanın sesleri cennete kadar ulaşır.
Çocuk gitmek üzere olduğunu anlar ve son bir soru sorar;
"Şimdi gitmek üzere isem, benim Meleğimin adı ne?"
"Meleğinin adının önemi yok yavrum. Sen onu, ANNE diye çağıracaksın."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
WeNuSS
V.I.P
V.I.P
WeNuSS


Mesaj Sayısı : 145
Yaş : 31
Kayıt tarihi : 13/11/07

güzel hikayeler... Empty
MesajKonu: Geri: güzel hikayeler...   güzel hikayeler... EmptyC.tesi Ocak 26, 2008 6:16 am

DENİZYILDIZI

Bir zamanlar yazılarını yazmak üzere okyanus sahiline giden aydın bir adam varmış. Çalışmaya başlamadan önce sahilde bir yürüyüş yaparmış. Bir gün sahilde yürürken plaja doğru baktığında dans eder gibi hareketler yapan bir insan görüntüsü görmüş. Başlayan güne dans eden biri olabileceğini düşünerek gülümsemiş ve ona yetişebilmek için adımlarını hızlandırmış. Yaklaştıkça bunun bir genç adam olduğunu ve dans etmediğini görmüş. Bir kaç adim koşuyor, yerden bir şey alıyor ve yumuşak bir hareketle okyanusa fırlatıyormuş. Biraz daha yaklaşınca seslenmiş:
” Günaydın. Ne yapıyorsun böyle ?”
Genç adam durmuş, başını kaldırmış ve cevap vermiş :
” Okyanusa denizyıldızı atıyorum.”
” Sanırım şöyle sormalıydım demiş Bilge adam… - Neden okyanusa denizyıldızı atıyorsun ?”
“Güneş çoktan yükseldi ve sular çekiliyor. Eğer onları suya atmazsam ölecekler.”
“Ama delikanlı görmüyormüsun ki kilometrelerce sahil var ve bastan aşağı denizyıldızıyla dolu. Hiçbir şey fark etmez !”
Genç adam kibarca dinlemiş, eğilerek yerden bir denizyıldızı daha almış ve dalgalanan denize doğru fırlatmış. -
“Bunun için fark etti.”
Bu cevap bilgeyi şaşırtmış ne söyleyeceğini bilememiş. Geriye dönmüş, yazısının başına geçmek üzere kulübesine gitmiş. Gün boyunca bir şeyler yazmaya çalışırken genç adamın görüntüsü gözünün önünden gitmemiş. Aklından çıkarmaya çalışmış, bir türlü olmamış. Nihayet aksama doğru fark etmiş ki, bu gencin davranışının özünü kavrayamamış. Çünkü bu gencin asil yaptığının; Evrende bir gözlemci olmayı ve olup biteni gözlemeyi değil, evrende bir oyuncu olmayı ve fark yaratmayı seçmek olduğunu anlamış ve utanmış. O gece sıkıntı içinde yatmış. Sabah olduğunda bir şey yapması gerektiğini bilerek uyanmış. Yataktan kalkmış, giyinmiş, sahile inmiş ve o genci bulmuş. Ve bütün sabahı onunla okyanusa denizyıldızı atarak geçirmiş.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
WeNuSS
V.I.P
V.I.P
WeNuSS


Mesaj Sayısı : 145
Yaş : 31
Kayıt tarihi : 13/11/07

güzel hikayeler... Empty
MesajKonu: Geri: güzel hikayeler...   güzel hikayeler... EmptyC.tesi Ocak 26, 2008 6:17 am

ARAMAYA DEVAM ET
Çağırdığında gelmiyor mu?
Bırak gelmesin…
Böylesi daha iyi. Onu yokluğunda sevmeye devam et ve bekle. Bekle ki, yüreğini özlemlerin en büyüğü doldursun, bir ateş sarsın her yanını. Böyle ateşler içinde yanarken bile yalnız onu düşün, yaşama gücün onunla artsın. Farz et ki yanında; avuçlarının serinliği ellerinin sıcaklığına karışıyor. Gözlerinde eriyor gözlerin. Sana istediğin, beklediğin en güzel şeyleri söylüyor. Seni sevdiğini, sensiz edemediğini. inanacak mısın? Hayır değil mi? Çünkü seni sevmediğini ve sevemeyeceğini biliyorsun. Birbiriniz için yaratılmamışsınız. Apayrı dünyalarınız…
O hep yalan söylüyor sana. Sen nasıl yıllarca aramış ve bulmuşsan; O da bir başkasını arıyor. Belki yarın bulacak belki de, hiç bulamayacak.
Ne değişir? Sen değilsin onun aradığı. Boşuna aldatma kendini. Gülüşlerinden, bakışlarından ya da, gelişi güzel söylediği şeylerden başka başka manalar çıkarmaya çalışma. Bu gelen o değil diyorum, anlasana… O hiç gelmeyecek sana. Daha çok bekleyeceksin. Sevmek biraz ümit etmektir, hayal kurmaktır. Bir gün geleceğine inanıyor musun? Onunla avut kendini. Ama düşün, hiç gelmeyeceğini anladığın anda, yıkılısında büyük olacak. O zaman kendini anne yalnızlığının kollarına atacak, ağlayacaksın. Seni teselli etmeye yalnızlığın da gücü yetmeyecek artik. İster istemez ölümü düşüneceksin. Fakat ölüm bile seni istemeyecek, kabul etmeyecek. Çeşitli sebepler yaşamanı gerekli kılıyorsa; nasıl ölebilirsin?
Görüyorsun ya, ona bir an için de olsa seni kaybetmenin acısını tattıramayacaksın. Çaresizliğin bu kadar derin iste!… O bir gün yanılıp sana gelse bile; sadece şekil olarak gelecek. Onu hep bir başkasıyla paylaşmak zorunda kalacaksın. Vücudu senle olacak, ruhu başkasıyla. Hiçbir zaman onun bütününe sahip olamayacaksın. Aranızda hep bir perde bulunacak. Kara, kapkara bir perde. Değil yırtmaya, onu bir parça olsun aralamaya bile gücün yetmeyecek. İkiniz ayrı ayrı oyunlarınızı oynamaya devam edeceksiniz. O senden habersiz, sen ondan habersiz… Söyle, kupkuru beraberliğin bir tadı var mi? Bu ruhsuz kavuşma hüzünden ve iç kırıklığından başka ne getirdi sana? Öyleyse bırak hiç gelmesin. Böylesi daha iyi. O senin özlemlerin içinde güzel. Gelirse büyü bozulacak. Karşında onu değil, bir başkasını bulacaksın. Sana en uzak haliyle en yakin olacak bir başkası! Bulduğunu sanma, yanılıyorsun.
Onu aramaya devam et. En iyisi aramak…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
WeNuSS
V.I.P
V.I.P
WeNuSS


Mesaj Sayısı : 145
Yaş : 31
Kayıt tarihi : 13/11/07

güzel hikayeler... Empty
MesajKonu: Geri: güzel hikayeler...   güzel hikayeler... EmptyC.tesi Ocak 26, 2008 6:18 am

HER KOYUN KENDİ BACAĞINDAN

Behlül DANA, sözünü budaktan sakınmayan;kim olduğuna bakmaksızın muhatabına açık sözlülükle
öğüt veren biriydi.Onun, gördüğü hataları pervasızca eleştirmesinden rahatsız olan bazıları, zamanın sultanı Harun er-Reşid'e gidip:
-''Sultanım''dediler.
''Bizim yaptıklarımızın ona ne zararı var?Bizi kendi halimize bıraksın.Malum, her koyun kendi bacağından asılır.

Bunun üzerine Harun er-Reşid Behlül'ü sarayına çağırarak hakkındaki şikayetleri sıralayıp Behlül'ü
azarladı.
''Başkasının ne yaptığından sanane!Bırak elalemin yakasını.Her koyun kendi bacağından asılır.''
Behlül,sultana hiç karşılık vermedi.Ne tamam dedi,ne itiraz etti.Hiç ses çıkarmadan, sultanın yanından çıktı gitti.

Saraydan ayrılıp evine gelen Behlül, ilk iş olarak ağıldaki koyunlardan birkaçını alıp kesti ve etlerinden tek bir lokma yemeden koyunları evinin bahçesine bacaklarından astı.

Behlül'ün bu yaptığına bakanlar:
''Behlül'den başka ne beklenir ki zaten?demeye başladılar.

''Hep böyle işler yapar.''

Ancak, günler geçtikçe bahçeye asılan koyunlar kokmaya, bütün mahalle de bundan rahatsız olmaya başladı.

Bir hafta sonra, kokudan ve sinekten mahallede durulmaz hale gelince de,Harun er-Reşid'e gidip
durumu anlattılar.Harun, Behlül'ü yine yanına çağırıp niye böyle yaptığını sordu.

Behlül şu cevabı verdi.
''Her koyun kendi bacağından asılır''demiştin ya.Ben de kendi bacağından asılan çevresine de kötülüğü dokunacağını göstermek istedim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
WeNuSS
V.I.P
V.I.P
WeNuSS


Mesaj Sayısı : 145
Yaş : 31
Kayıt tarihi : 13/11/07

güzel hikayeler... Empty
MesajKonu: Geri: güzel hikayeler...   güzel hikayeler... EmptyC.tesi Ocak 26, 2008 6:26 am

Ve üç esas, bir yan kahramanın etrafında dönen bir hikâye olması ona kesinlikle bir biçim kazandırmıyor.

Birinci kahraman, otuzlarını henüz yarılamış bir adam. İsmini bilmiyoruz. Fazla önemi de yok zaten. Onun hakkında bilmemiz gereken tek şey yeryüzündeki hiçbir kadına aşık olmadığı. Bir ay öncesine kadar yani…

İkinci kahraman, bir ay önce adam tarafından aşık olunan kadın. En belirgin fiziksel özelliği yanağında bir beni olması… Bu aşamada, karakteri bizi pek ilgilendirmiyor.

Aynı durum, üçüncü kahraman (adamın rüyalarının kadını) için geçerli değil. Onun çok hassas biri olduğunu söylemeliyim. Peki, kim bu rüyaların kadını? Gerçek mi, hayal mi? Güzel mi, çirkin mi? Huyu güzel mi, yoksa değil mi?

Elbette gerçek değil, o bir hayal. Daha doğrusu, adamın bilinçaltındaki mükemmel sevgilinin yine adamın rüyalarında beliren görüntüsü… Güzel mi? Şaka mı yapıyorsunuz? Muhteşem. İyi huylu olduğunaysa bahse girerim.

Yan kahramanımızsa, bir kavak ağacı. Onunla en son bölümde tanışacağız ve bize konuyu bağlamakta yardımcı olacak. Hepsi o kadar.

Gelelim hikâyemize…

Adamımız bir yıl öncesine kadar durmaksızın aklında kurduğu mükemmel kadını aramaktaymış. Bulamadıkça canı sıkılıyor, canı sıkıldıkça hayattan soğuyormuş. Derken bir gün bilinçaltı, kıyamamış sahibine ve aranan mükemmel kadını, rüyada adamın karşısına çıkartıvermiş. Tam düşlediği gibiymiş. Güzel mi güzel, zeki mi zeki, konuşması istendiğinde konuşan, susması istendiğinde şıp diye kendi içine kapanan, dünyayı başına yıksan bile hiç kızmayan falan filan…

Her akşam uykuya daldığında, bu mucize kadın karşılıyormuş adamı. Gezip tozuyorlarmış gönüllerince. Gündüzleri çok özlüyorlarmış birbirlerini. Daha doğrusu adam özlüyormuş, bilinçaltı ise kadının da özlediğini söylemesi için gerekli kurguyu yapıyormuş akşama kadar. Bu arada bir şey söyleyeyim:

ADAM DELİ DEĞİLMİŞ.

Her neyse, mutlu ve tuhaf ve dahi sizlere “Olmaz ya böyle şey,” dedirten (duydum sizi, aşkolsun) çiftimiz bir yıl kadar sürdürmüş bu sevgilicilik oyununu. Hatta öyle abartmış ki adam, arkadaşlarına bile anlatır olmuş bu hayali sevgilinin nasıl iyi bir hayat arkadaşı olduğunu. Onun delirdiğini düşünüp üzerine gitmiyormuş arkadaşları; fakat dedim ya, adam deli değilmiş.

Tam her şey ne güzel yolunda gidiyor derken, bir gün adam bozmuş bu tabloyu. Durduk yere hem de. Sıkılmış çünkü canı. Hep mükemmel, hep mükemmel… Aa nereye kadar?!
Güzellikse doymuş güzelliğe. Zekaysa zeka, aslında azıcık saf olsa daha mı iyi olurdu ne? Öyle böyle bahaneler bulmaya gerek yok aslında. Adamımız bıkmış işte. Bu yeterli bir gerekçe…

Durum böyle iken bir ay kadar önce, bir alışveriş merkezinde, birinci katı ikinci kata bağlayan merdivenlerde, elinde bir paket, yüzünde bir ben, sıradan desem yeri bir kadınla karşılaşıvermiş ve fena halde çarpılmış bizimki (kalender meşrep bir adamda bu ani cereyan nasıl gerçekleşebiliyorsa onu bilemiyorum artık).

Allem etmiş, kallem etmiş, tanışmayı başarmış kadınla. Bununla da kalmamış, bir kahve içmeye ikna bile etmiş. Telefonlar alınıp verilmiş, akşam olunca da rüyaların kadınına paldır küldür durum anlatılıvermiş. Densizce bir hareket elbette…

Zavallı Rüya (böyle diyeyim hayali sevgiliye bundan sonra) hiç hazırlıklı değilmiş bu duruma; çünkü adamın yeni aşkıyla dolup taşan bilinçaltı, bu olayı anlayışla karşılamak konusunda Rüya’yı hazırlamayı ihmal etmiş. Ve zavallıcık bütün gece ağlamış.

Ağlamış. Ağlamış. Adamın içine bunaltı gelmiş artık. Neyse ki saati her zamankinden öncesine kurmuşmuş da, sabah yedi bile olmadan uyanmış bu kâbustan.

Yatağından kalkan adam, gidip yüzünü yıkamış ve bir gün önce tanıştığı kadını düşünmüş. Kahvaltı edip evden çıkmış ve ona gerçekten aşık olduğunu fark edip gülmüş. İş yerinde belki otuz kez eli telefona gitmiş; ama kendini durdurmuş: “Ya beni hatırlamazsa, ya hatırlar ama soğuk davranırsa? Olur mu yahu, daha dün kahve içip gülüştük ya!” Yine de birkaç gün beklemekte karar kılmış.

Gece olup da uyuduğunda Rüya’nın solgun yüzüyle karşılaşmış. Derin derin bakmış eski mükemmel sevgilisinin yüzüne ve bir daha karşısına çıkmaması için yalvarmış. Öyle kötü, öyle kötüymüş ki Rüya’nın hali, her şeyiyle tam adamın istediği gibi olmasına rağmen nasıl olup da bu aşkın bittiğini sormayı akıl edememiş ve inci gibi gözyaşları yeniden süzülüvermiş. Durmuyormuş bir türlü. “Ne sulu göz kadın,” diye düşünmüş adam, “alt tarafı bir başkasına aşık oldum diyorum. Bunda bu kadar büyütecek ne var? Hem, gerçek bir birliktelikten bahsediyoruz burada. Hayal âleminin de elbet bir sonu var”.

Benzeri günler ve geceler birbirini kovalamış. Adam yeni ve gerçek sevgilisiyle rüya gibi günler yaşıyor, Rüya’nın gözyaşlarıysa gecelerini kâbusa dönüştürüyormuş. Derken bir gün gerçek sevgili sormuş: “Benden önce kimseye aşık oldun mu?” Öyle durduk yere. Gereksizce…

“Hem evet, hem hayır,” demiş bizimki, “aşık oldum; ama yalandan bir kadına. Kendi aklımın ürünü bir Rüya’ya”.

Yalan, malan. Bozulmuş yeni sevgili. “Sen deli misin?” diye soracağına, “Bitti mi peki?” diye mırıldanmış kırgınlıkla. Adam da “Sen deli misin?” diye sormamayı tercih etmiş nedense ve “Bitti elbette,” demiş. “Fazla güzel, fazla zeki, fazla mükemmeldi. Sıktı beni,” diye de eklemiş.

Son sözü bomba etkisi yaratmış yeni sevgilinin üzerinde. “Benden daha güzel, daha zeki ve hatta mükemmel olduğunu mu söylemek istiyorsun yani,” diye haykırmış (kadın kalbi işte!).

Bakmış içinden çıkamıyor, kadının elini tutup akşam yemeğe davet ederek lafı değiştirmeye çalışmış adam. Başarmış da valla (kadın kalbi işte 2!).

Ama Rüya, ya Rüya? O kadar kolay pes etmiyormuş mükemmel kahramanımız. Kahrından ilaç içip ölse bile bir gece önce, gözyaşları içerisinde soluk bir yüzle geri geliyormuş ertesi gece.

Bana sorarsanız, adamın önünde iki seçenek varmış.

Bir: Sabahtan akşama kadar bilinçaltında Rüya’yı kendisini terk ederken kurgulamak, böylece ona nasıl davranması gerektiğini öğretip, ondan kurtulup ömrü boyunca rahat rahat uyumak.

İki: Rüya’yı böyle kabul edip sonsuza dek yağmurlu geceler yaşamak.

Ne var ki bilinci de altı da, yeni aşkıyla çok meşgulmüş ve bunları düşünecek fırsatı yokmuş. Sonunda hasıraltı etmiş konuyu.

Zaman azaltmamış Rüya’nın gözyaşlarını ve adamın geceleri düşünde başka bir kadını gördüğünü düşünmek, hırçınlaştırmaya başlamış gerçek sevgiliyi. Hayali aşığından kurtulmazsa terk edeceğini söylüyormuş adamı (Anlayacağınız, giderek sarpa sarmış konu.).

Altından kalkamadığını hissettiği gün, birinin bu duruma çözüm üretmesi gerektiğini fark etmiş adam. Omuzlamış bu sorumluluğu ve bir hafta sonu sabahtan akşama kadar, oturup bilinçaltına akşam Rüya’nın kendisini terk edeceğine dair sinyalller yollayıp durmuş. Uykuya dalmadan önce de gerçek sevgilisini telefonla aramış. “Sevgilim merak etme, Rüya hayatımızdan çıkacak artık.” (Ben dört paragraf yukarıda bu yöntemi önerdiğim zaman aklı bir karış havadaydı tabii!)

Tasalı kahramanımız yatağa adeta büzülmüş, yatar yatmaz da uzaktan Rüya görünmüş. Ağlamış yine zavallıcık tüm gece ve işin kötüsü, adamı terk edeceğine dair ortada en ufak bir belirti de yokmuş. İnat etmiş, inat.

“Nerede hata yapıyorum acaba?” diye düşünmüş adam, sabah omletine tuz niyetine dalgınlıkla pul biberi boca ederken. “Planlı bir şekilde aşık olduğum kadın, onu artık istemediğimi söylediğim halde beni bir türlü terk etmiyor. Plansızca tutulduğumsa istemediğim halde, beni terk etmekle tehdit ediyor”.

O sırada fena halde dili yanmış. Tutmuş fırlatmış elindeki çatalı. “Çın”lamış çatal yere düştüğünde ve aynı ses adamın beyninde yankılanmış. “Neden yalan söylemiyorum ki sevgilime… Hayali aşkım gitti desem; sonra da Rüya’yı böyle kabul edip, bağrıma taş basıp ömrüm boyu yağmurlu geceler geçirsem (Ben altı paragraf yukarıda bu yöntemi önerdiğim zaman aklı bir karış havadaydı tabii!)…

O akşam buluşmuşlar adam ve gerçek kadın, sinemaya gitmek üzere. Biletler alınmış, koltuklara kurulunmuş; gözler perdeye dikili, ellerde patlamış mısır beklenmeye başlanmış. Filmde acıklı bir aşk öyküsü anlatılmaktaymış. Derken hafifçe adamın kulağına eğilmiş benli sevgili ve sormuş o korkutucu soruyu: “Rüya bıraktı mı yakanı?”

“Hı hı,” demiş adam hiç istifini bozmadan, “hem de bir daha gelmemek üzere”. Oh be! Ne kolaymış meğer. “Hadi filmi seyredelim sevgilim. Unutalım artık bunları”.

O kadar kolay değilmiş aslında, çünkü gerçek sevgilisiyle işler yoluna girmiş olsa da, artık istemediği bir insanla her gece yan yana gelmek sinirlerini yıpratıyormuş oldukça. İşte tam bu noktada, yeni bir seçeneği denemeye karar vermiş adam.

UYUMAYACAKMIŞ. EN AZINDAN BİR SÜRELİĞİNE… (İşte bu seçenek benim hiç aklıma gelmemişti).

“Belki bu şekilde kurtulabilirim Rüya’dan. Topu topu bir kaç gece… Dayanırsam eğer, mükemmel kadınım sonsuzluğun içinde yok olur belki de,” demiş kendi kendine ve dediğini de yapmış. Bir günü ve karanlık geceyi ardında bırakmış. Sonra bir ikincisi izlemiş onu. Göz kapakları kapanmaya başladığında yüzünü yıkamış çivi gibi suyla. Hatta çıkıp koşmuş buz gibi soğuk havada.

Ne var ki beden sınırlarını zorlamaya başlamış. “Uyu” diye sesleniyormuş yediği yemek, zil “Uyuuu” diye çalıyormuş ve isyan etmekteymiş göz kapakları. Üçüncü günün sabahında işe gitmek üzere arabaya bindiğinde, motor adeta mırıldanmış. Uykusunda konuşan biri gibi tıpkı… Kanmamış şakacı motora. Vurmuş kendini yollara.

Her şey yolundaymış yolunda olmasına da, az önce yanından geçtiği küçük kız çocuğunun nasıl o şekilde ayakları hiç yere değmeden koşabildiğini anlayamamış. Sonra önüne fırlayan beş ayaklı kediye de takılmış aklı. En tuhafı da şu anda altında uzandığı kavak ağacıymış. Ne ara inmiş olabilirmiş ki arabadan ve bu ağacın şehrin merkezinde ne işi varmış? Kavak ağacının pek gölgesi olmaz ki, neden yata yata onun altında yatmaktaymış. Amaan, boş vermiş bunları. Altındaki toprağı hissetmiş ve kavağın hışırdayan dallarını; fakat göz kapaklarının kapandığını fark eder etmez telaşlanıp başını havaya kaldırmış. Şu karşıdan gülümseyerek kendisine doğru gelen güzel kadın ne kadar da Rüya’yı andırıyormuş. O olmasınmış sakın. Burada ne işi varmış?

Güzel kadın gelmemiş adamın yanına. Durmuş ve olduğu yerden ağır ağır el sallamış. Yüzünde buruk bir gülümseme varmış. Elini kaldırıp karşılık vermek istemiş adam ama başaramamış. Külçe gibiymiş vücudu ve yaprakların hışırtısı giderek çoğalmaktaymış.

Hikaye burada bitmiş işte!…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
WeNuSS
V.I.P
V.I.P
WeNuSS


Mesaj Sayısı : 145
Yaş : 31
Kayıt tarihi : 13/11/07

güzel hikayeler... Empty
MesajKonu: Geri: güzel hikayeler...   güzel hikayeler... EmptyC.tesi Ocak 26, 2008 6:31 am

Okulun ilk günü, ilk derste profesörümüz, önce kendini tanıttı, sonra "Bu yıl, yepyeni bir öğrencimiz var. Çok ilginç biri bakalım bulabilecek misiniz" dedi... Ayağa kalkıp etrafa bakmaya başlamıştım ki,yumuşak bir el omzuma dokundu... Döndüm... Yüzü iyice kırışmış bir yaşlı hanımefendi, bana gülümseyerek bakıyordu... "Ben Rose" dedi.. "Benim adım Rose, yakışıklı... 87 yaşındayım. Madem tanıştık seni kucaklayabilir miyim?.." Güldüm... "Tabii" dedim... "Hadi sarıl bana..." Öyle sımsıkı sarıldı ki... "Bu kadar genç ve masum yaşta üniversiteye niye geldin" diye şaka yaptım.. Minik bir kahkaha ile yanıtladı:

"Buraya zengin bir koca bulmaya geldim. Evlenip birkaç çocuk doğuracağım. Sonra emekli olup dünya turuna çıkacağım..."

Dersten sonra kantine gidip, birer sütlü çikolata içtik. Hemen arkadaş olmuştuk. Ertesi gün ve ertesi üç ay, sınıftan hep birlikte çıktık ve hep kantinde lafladık... Öyle akıllı ve öyle deneyimliydi ki, onu dinlemekle, derslerden daha çok şey öğrendiğimi hissediyordum.

Sömestr boyunca Rose kampüsün ilahesi oldu. Nereye gitse etrafı çevriliyor, çok çabuk arkadaş ediniyordu. İyi giyinmeyi seviyor, diğer öğrencilerin ilgisini çekmeye bayılıyordu. Rose hayatını yaşıyordu. Hepimizden daha canlı, daha dolu yaşıyordu...

Sömestr sonunda, Futbol Balosuna davet ettik Rose'u... Konuşma yapması için... Orada bize verdiği dersi unutmama imkan yok...

Konuşmasını önceden hazırlamış ve bir yığın karta kocaman kocaman yazmıştı. Elinde bu deste ile kürsüye yürürken, kartları elinden düşürdü. Konuşma darmadağın olmuştu. Şaşkın, biraz da utanmış mikrofona doğru eğildi...

"Ne kadar beceriksizim, değil mi?... Özür dilerim... Buraya gelmeden önce heyecanım yatışsın diye bir duble viski attırdım. Sonucu görüyorsunuz... Şimdi bu kartları toplasam bile onları yeniden sıraya koymam mümkün değil... Onun için en iyisi ben size aklımda kalanları söyleyeyim, olur mu?..."

Biz kahkahalarla gülerken, o bardaktan bir yudum su aldı ve konuşmasına başladı:

"Yaşlandığımız için eğlenmekten, oynamaktan, yaşamaktan vazgeçmeyiz... Eğlenmek, oynamak ve yaşamaktan vazgeçtiğimiz için yaşlanırız. Genç kalmanın, mutlu olmanın ve başarıya ulaşmanın sadece dört sırrı vardır... Hergün gülmek ve yaşama katacak mizah bulmak... Bir rüyanız olmalı mutlak... Rüyalarınızı kaybettiniz mi, ölürsünüz. Etrafımızda dolaşan pek çok kişi aslında ölü ve bundan kendilerinin bile haberi yok...

Yaşlanmakla, büyümek arasında çok büyük bir fark vardır... Eğer 19 yaşındaysanız ve bir yıl hiçbirşey yapmadan, hiçbirşey üretmeden bir yıl sırtüstü yatarsanız, sadece bir yaş yaşlanır, 20 olursunuz... Ben 87 yaşındayım ve ben de bir yıl hiçbirşey yapmadan, hiçbirşey üretmeden sırtüstü yatarsam, 88 yaşımda olurum. Herkes bir yılda bir yaş yaşlanır. Bunun için özel bir yetenek ya da bilgiye ihtiyaç yoktur. Oysa bir yaş daha büyümek için, mutlak birşeyler yapmak, üretmek, kendini geliştirecek fırsatları bulmak ve kullanmak gerekir.

Asla pişman olmayın... Biz yaşlılar, genelde yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan pişman oluruz çünkü... Ölümden korkan insanlar, pişman olanlardır... Pişman olmaktan korktukları için hiçbirşey yapmayanlardır..."

Ders yılı sonunda Rose, yıllarca önce başlayıp, yaşam mücadelesi içinde ara vermek zorunda kaldığı üniversiteyi derece ile bitirdi...

Mezuniyet töreninden bir hafta sonra, uykusunda, huzur içinde öldü. Cenaze törenine 2 binden fazla üniversite öğrencisi katıldı.

"Yapabileceğimiz herşeyi yapmak için asla geç olmayacağını" hepimize hem de nasıl öğreten bu muhteşem kadının anısına layık bir törendi bu...

Rose'un öğretisi aslında dünyanın bütün üniversitelerinde zorunlu ders olmalıydı:

"Çok Geç Diye Bir Zaman Yoktur"
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
WeNuSS
V.I.P
V.I.P
WeNuSS


Mesaj Sayısı : 145
Yaş : 31
Kayıt tarihi : 13/11/07

güzel hikayeler... Empty
MesajKonu: Geri: güzel hikayeler...   güzel hikayeler... EmptyC.tesi Ocak 26, 2008 6:33 am

Henüz 18 ini yeni bitirmiştin, enerji ve umutla dolu hayata başlamaya hazırdın… ne oldu? istemediğin bir okula girdin. insanları mutlu etmek, saygı kazanmak, sevilmek için… sevmediğin bir bölümde senelerini harcadın… ayaklarını sürüye sürüye gittin derslere… çalışmak istemedin ama yine de zorladın kendini… güç bela bitirdin sonunda… ne ailen, ne de arkadaşların görmedi yaptığın fedakarlığı… alkışlamadılar seni,omuzlarının üzerine çıkarmadılar, madalya takmadılar… enerjin çoktan tükenmeye başladı bile… kimse bilmez nasıl kendini feda ettiğini… ruhunu teslim ettiğini… gençliğini tükettiğini…

şimdi iş bulman gerek… para kazanman, araba alman, ev alman gerek… istemediğin bir işe girdin… böyle olması gerekiyor diye… sırf çevrendekiler bekliyor diye… insanları mutlu etmek, saygı kazanmak, sevilmek için… sabahın köründe gidiyorsun işe… sevmediğin insanlar ile gününü harcıyorsun… heyecan duymadığın işlerle zamanını geçiriyorsun… yarının gelmesinden nefret ediyorsun… sevildiğini hissettin mi peki? ya saygı? bitti mi insanların istekleri? özgür müsün artık? hayır hala özgür değilsin…

şimdi evlenmen gerek… öyle ya yaşın geçiyor, evde mi kaldın ne? arıyorsun etrafında uygun birisini, artık evlenmeliyim diyorsun…acaba gerçekten istiyor musun? sana uygun birisini buldun işte, boyu boyuna, mesleği mesleğine, parası parana göre… peki ya kalbin? düğününden bir gece önce sessizce itiraf ettin kendine, ya doğru kişi değilse? belli ki hazır değildin bu evliliğe… evlenmek için evlendin… insanları mutlu etmek, saygı kazanmak, sevilmek için…mutlu oldun mu peki? kalbin heyecanla doldu mu? akşam eve koşarak döndün mü? sevildiğini hissettin mi? seviştin mi tüm varlığınla?

daha evleneli bir sene dolmadı, insanlar çocuk demeye başladılar… istedin mi gerçekten bir çocuk sahibi olmayı? hazır mısın bir canlıyı yetiştirmeye? söyle bana ne verebilirsin bu küçük insana? hayatı kendi gözlerinle hiç yaşadın mı? ne istediğini biliyor musun? ne istemediğini? hiç risk aldın mı? sen hiç kendin için bir şey yaptın mı? çocuğun bir gün sorarsa özgürlük nedir? ne cevap vereceksin? sen hiç özgürlüğü yaşadın mı?

evliliğinde problemler yaşıyorsun… sevmediğin bir insanla cehennemi paylaşıyorsun… boşanmak fikri kafana gelip gelip gidiyor…cesaret edemiyorsun… insanlar ne der diyorsun… gene kendi duygularının üzerine bir duvar örüp başka insanlar için evliliğinde kalıyorsun… fedakarlığını gören biri var mı? yaşadığın ızdırabı senin gibi yaşayan?

korkuların seni hapsetmiş, her geçen gün etrafına bir duvar daha örüyorsun. sevilmeme korkusu, yalnız kalma korkusu, başarısız olma korkusu, saygınlığını yitirme korkusu ve daha neler neler… hayatında hiç korkmadığın bir gün oldu mu? cesaretle atıldın mı hiç, ya bilmediğin bir dünyaya girdin mi? sevilmemeyi göze aldın mı hiç? gülünç duruma düştün mü? ağladın mı doyasıya, insanlara aldırmadan? acı çektin mi hiç, hani öleceğini düşünecek kadar… ve iyileşmeyi başarabildin mi hiç?

yaş erdi kemale diyorsun, bu saatten sonra benden ne köy olur ne kılavuz. umutların tükenmiş, hayallerin yıkılmış… koca bir ömür başka insanların kontrolü altında geçip gitmiş. alışmışsın artık bu düzene, artık istesemde çıkamam diyorsun… ve gene kendin için bir şeyler yapmaktan vazgeçiyorsun…

ne olurdu istediğin okula gitseydin… kim ne derse desin, ressam olsaydın… müzisyen, arkeolog, sanatçı, sporcu olsaydın…hayattaki büyük adımları ancak hazır olduğunda sen istediğin için atsaydın… ne olurdu biraz risk alsaydın? biraz kendine güvenseydin? biraz kendine inansaydın? ne olurdu seni çepeçevre saran zincileri kırıp, önünde ki duvarları aşıp, kendin olabilmeyi başarsaydın? kim ne diyebilirdi sana? gene kimse madalya takmazdı, gene kimse alkışlamazdı, gene kimse seni omuzlarının üzerine çıkarmazdı… ama sen endine saygı duyardın!

haydi şu anda şu dakika bir daha bak hayatına… bu sefer kendin için bir şeyler yap… bırak insanlar sevmesin seni, bırak senin mutsuzluğundan mutlu olmayıversinler, bırak takdir etmesinler, onaylamasınlar, bırak dedikodunu yapsınlar, itiraz etsinler… hayatında bir kere olsun bu riski al!

istediğin mesleği yap… zevk al ürettiğin işten… uçarak git işine…keyif al birlikte çalıştığın insanlardan… yaşamını kendin seç ve mutlu ol seçtiğin bu yaşamdan…

istediğin insan ile istediğin zamanda evlen… ister 20 inde ol, ister 50 inde… senden başka kim bilir doğru insanın kim olduğunu ve doğru zamanın ne zaman olduğunu? dinleme başkalarını… evlenmek için hiç bir aman geç sayılmaz… ve hatta istiyorsan evlenme… bu yaşam senin ve ızdırabını da, mutluluğunu da yaşayan tek sensin…

istediğin zaman çocuk yap… kendini hazır hissettiğinde, yaşama bir canlı getirmek istediğinde ve o çocuğa verecek bir şeylerin olduğunda… ve hatta istemezsen hiç çocuk yapma…

istiyorsan başka bir şehre taşın, başka bir ülkeye, başka bir kıtaya… mecbur değilsin bu şehire tıkılıp kalmaya…

istiyorsan yeniden okula başla, yeni bir meslek, yeni bir hayat, yeni ben diyerek kendin için yaşa…

şimdi soruyorum sana…

ne zaman kendin için bir şeyler yapacaksın?

Can Yücel’den..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
WeNuSS
V.I.P
V.I.P
WeNuSS


Mesaj Sayısı : 145
Yaş : 31
Kayıt tarihi : 13/11/07

güzel hikayeler... Empty
MesajKonu: Geri: güzel hikayeler...   güzel hikayeler... EmptyC.tesi Ocak 26, 2008 6:34 am

Seninle Yaşlanmak İstiyorum

Seneler Geçsin,Sen Beni bil ben seni bileyim istiyorum.
Benim olduğun kadar dostlarının,Dostlarının olduğun kadar benim ol istiyorum.
Nice sıkıntı ve zorluk yaşayıp anlatalım.
Yaşayalım ki,Öğrenelim hayatı ve destek çıkmayı.
Birbirimizin omuzlarında ağlamalıyız.
Sen çok dertlenip,içip arkadaşlarınla eve gelmelisin.
Paylaşmalı ve beraber sıkılmalıyız.
Öyle ki,yalnız sıkılmak sıkmalı bizi.
Yaşayalım ki,paramız olunca sevinelim.
Güzel günlerimizi,evimizde,bir şişe şarap ve pijamalarımızla kutlamalıyız.
Ya da bazen dostlarla ucuz biralar içerek….

Böylece yaşamalıyız işte.
Sonra çocuklarımız olmalı,Düşünsene senin ve benim olan bir canlı.
Geceleri ağladıkça sırasıyla susturmalıyız.
Sen arada mızıkçılık yapmalısın.
Ve ben söylenerek sıranı almalıyım.
Yorgun olduğum için yemek yapmamalıyım,
Söylenerek yumurta kırmalısın.

Hava soğukken birbirimize sıkıca sarılıp yatmalıyız.
Zaman su gibi akıp giderken,Herşey yaşanmış bir hayatımız olmalı.
Herşeye rağmen hiç bıkmamalıyız birbirimizden.
Mutluda olsa,Kötüde olsa,Yaşadığımız günler bizim
günlerimiz olmalı.

Saçlara düşünce yada gidince aklar,
Çocukları güvence altına alıp gitmeli bu şehirden.
Kavgasız,Her sabah cinayetle uyanılmayan,Sessiz bir yere gitmeliyiz.
Geceleri balkonda denizi seyredip,Sandalyelerimizde sallanmalıyız.
Eve gelip benden kahve istemelisin.
Çocuklar gelmeli ziyaretimize,
Geçmişteki hareketli günlerimizi anımsamalıyız.
Öyle sevmelisin ki beni,Bu yazdıklarım korkutmamalı seni,
Tebessümler açtırmalı yüzünde.
Birgün bu hayatı bırakıp giderken,
Sadece mutluluk olmalı yüzümüzde
Birbirimiz sevmenin gururu olmalı “HERŞEYDE”…..

CAN YÜCEL…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
güzel hikayeler...
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
9-E :: Sanat kokan katagori :: Edebiyat-
Buraya geçin: